
Adolescence | Dizi İncelemesi
Daha uzun yapımlara göre mini dizilerin daha yüksek bir kaliteye sahip olduğunu kabul edelim. Bu yüzden izlediğim çoğu mini dizinin belli ölçülerde etkisinde kaldığımı söyleyebilirim. Ancak Adolescence izlediğim en iyi yapımlardan biri oldu. Hatta bunu sadece mini diziler için söylemiyorum. Bu güne dek izlediğim binlerce yapım içinde, en iyileri arasındaki yerini aldı diyebilirim. Görsel açıdan değerlendirmeye gerek bile duymuyorum çünkü Adolescence kesinlikle derinliği olan bir senaryoyla karşılıyor bizleri. Ancak yine de görsel açıdan bir yorum yapmak gerekirse, diziyi mükemmel yapan çekim tekniğinden söz edebiliriz. ”Tek plan çekim tekniği!” Bu teknik sayesinde diziyi üçüncü bir kişi olarak, kayıt hiç kesilmeden izleyebiliyoruz. Yani bize kolayca empati kurmamızı söyleyen görsel uyaran, kesinlikle bu tekniktir.
İzleyen pek çok kişi, yapımcının ve senaristin düşündürmeye çalıştığı şeyin aksine dümdüz görmüşler diziyi. Bu beni çok üzdü çünkü böylesine güzel bir yapım, bence bu derinliği herkese geçirebilmeliydi. Elbette bunun nedeni açıkça toplumun birkaç farklı yarasına birden parmak basıyor olmasından kaynaklanıyor. Bu yüzden görmemiz gereken en önemli şeyi göremiyor olabiliriz. Ayrıca hemen herkesin film eleştirmenliğine soyunduğu şu dönemde, kendine eleştirmen dediği halde anlayabilme veya kavrayabilme kabiliyeti ortalama bir maymununkinden daha fazla olmayan kişilerin saçmalık derecesindeki değerlendirmelerini lütfen ciddiye almayın. Pekala, öyleyse diziyi henüz izlemeyenleri rahatsız etmeyecek ölçüde dizinin içeriğinden söz edelim…
“You don’t tell me when to sit down. You do not control me. Look at me now! You do not control why I do in my life.”
Öncelikle sizleri yapımcısı, senaristi, sanat yönetmeni vesaire gibi gereksiz detaylara boğarak, içeriğin kendisinden uzaklaştırmak istemiyorum. Ancak dizinin yazarı, başrol Jamie Miller’ın babası rolündeki kişi. Bunu da belirtmek lazım tabii. Bu yüzden kendini film gurmesi olarak tanımlayan ve hemen her türlü incelemeyi eksik bulan sahte entelektüel tayfa lütfen seyir defterimden uzak dursun. Öhöm… Bu mükemmel mini dizi 4 bölümden oluşuyor. Başrolümüzün adı Jamie ve kendisi 13 yaşında bir erkek çocuğu. Akranı bir kız çocuğunu öldürmekle suçlanıyor ve dizimiz bu şekilde başlamış oluyor.
Dizi boyunca bize sürekli; Jamie’ye olabilecek en doğru şekilde davranıldığını göstermeye çalışmışlar. Bu ne yazık ki tüm dünya ülkelerinde böyle değil ve gerçekten kendini böyle pazarlayan ülkelerde bile böyle olmadığı konusunda içimde derin bir şüphe olduğunu gizleyemem. Belki işin bu kısmı, yani böylesine gerçek, böylesine hayatın içinden bir durumu pazarlarken, bu süreci kusursuz yönettiğini gördüğümüz kolluk kuvvetleri pek de inandırıcı gelmedi.
Dizi her bölümde, cinayetin farklı kişiler üzerindeki etkisini inceliyor. Jamie üzerindeki etkisi, Jamie’nin sebepleri, aile üzerindeki etkisi ve hatta bir psikiyatri üzerinde etkisi. Ki bence unutulmaz sahneler arasında önümüzdeki bin yıl boyunca hatırlanacak olan bölüm de tam olarak buradan!
Şimdi gelelim yapım hakkında gerçekten düşündüğüm şeylere… Ülkemizde tam şuanda, 2025 yılının temmuz ayında pek çok çocuğun, başka çocuklar tarafından öldürülüyor olması, suça karışan çocuklar yasasının düzenlenmesi, cinayeti işleyenin kim olduğuna bakılmaksızın, şimdi olduğundan çok daha ağır cezalar verilmesi gibi konular tartışılıyor. Belli ki aynı konular dünyanın hemen her ülkesinde tartışılıyor. Özellikle suç işleyen çocuklar hakkında daha sert sözde önlemler alınması isteniyor. Bu açıdan Adolescence’in tam da şuanda özellikle değerlendirilmesi gereken yapımlardan olduğunu düşünüyorum.
Zorbalık, daha doğrusu çocuklar arasındaki akran zorbalığı dünyanın her yerinde hastalık gibi yayılmaya devam ediyor. Bir çocuğun başka bir çocuğa olan zorbalığı genelde akranlar arasında havalı olarak görülebiliyor. Bu da ailede zorbalığın hoş görülüyor olmasından kaynaklanıyor. Ancak Adolescence, sosyal medyanın ergenler üzerindeki etkisinden (özellikle zorbalık konusunda) dolaylı olarak söz ediyor diyebiliriz. Veya başka bir deyişle dizi, ergenlerin nasıl zorbalığa maruz kaldığını ve zorbalığa maruz kalan çocuklardaki ölçüsüz tepkiyi gösteriyor. Diziyi izleyen pek çok kişi, bir kızın öldürülmesini mağduriyet olarak tanımlıyor. Tam aksine ben dizideki tek mağdurun katil yani Jamie Miller olduğunu düşünüyorum.
“If my dad made me, how did I make that?”
Samimi fikirlerimin özeti şu şekilde;
Eğer dizi 4. bölümde bitmiyor olsaydı, Jamie Miller’ı bu durumdan tamamen kurtulmuş olarak görmek isterdim. İlgisiz bir baba, bastırılmış duygular, sosyal izolasyon, dijital dünyada toksik etkilere maruz kalmak gibi sayısız sebep, Jamie Miller’ın yaptığı şeye bir mazeret olarak kabul edilebilir. Sebepler varsa, sonuçlar da olur. Zorbalık, tetikleyici bir hastalıktır. Mutlaka insanın bir tepki vermesine neden olur. Bu da, kendimce dizideki gerçek kurbanın Jamie olduğunu söylemenin bir başka yolu. Çünkü Jamie’e yapılanlar sadece alay değil, bir kimliğin, bir insanın sistematik olarak yok sayılmasıydı.
İnsan uzun süre görünmez olursa, ya kendini siler ya da kendini duyurmak için çığlık atmanın bir yolunu bulur. İşte Jamie Miller, ikincisini seçti. Ama çığlığı trajik bir şekilde duyuldu.
Jamie bir günde kötü bir çocuk olmadı. O hep oradaydı. Ama kimse onun ne söylediğini, ne yaşadığını, ne hissettiğini umursamadı. Dizi boyunca bize gösterilen yan karakterlerin yüzeyselliği de bunu gösteriyor. Onlar sadece olaydan sonra üzgün görünen figürler. Ama iş işten geçtikten sonra gelen üzüntü, kimsenin acısını azaltmıyor ne yazık ki.
Şöyle de diyebiliriz;
- Bu hikayenin mağduru Jamie Miller
- Hikayenin tüm anlatıcıları suçlu.
- Toplum ise izleyici: Görüyor ama müdahale etmiyor.
Son olarak… Jamie Miller mahkemede hiç konuşmadı. Ama eğer konuşsaydı şöyle söylerdi bence;
“Eğer beni gerçekten duymak isterseniz, sustuğum zamanlara dönün. Orada hala küçük bir çocuk, cevap bekliyor.”
Okuduğunuz için teşekkür ederim. Aslında bunun her açıdan bir dizi incelemesi olmadığının farkındayım. Ama burası benim kişisel alanım ve ne istersem onu yaparım. Hala izlemeyenler varsa, lütfen her saniyesine değecek olan bu yapımın başına oturun.